Depremden sonra duygularımız kabarık, imanımız da sarsılmış olabilir. Belki öfkeliyiz ya da korkuyoruz. Şu ana kadar inandığımız Tanrı böyle midir? Diye sorarız kendi kendimize. Nasıl olur da depreme izin veriyor? Bunca canın ölmesini önemsemiyor mu? Bu sorulara nasıl yanıt veririz? Tanrı’nın ‘mutlak yetkisi’ veya ‘ilahi takdiri’ni nasıl anlarız, anlatırız?
İlk ve temel olarak sadece düşüncelerimize değil, Kutsal Kitap’a bakmamız ve inanmamız gerekir. Ne kadar ‘akla uygun’ görünse de, zor anlarda ‘imanımız’dan vazgeçmek sağlıklı bir karar değildir. Peki Kutsal Kitap bu konuda bize nasıl yardım eder? 1. Tanrı’nın mutlak yetkisi ile ilgili ayetler açık, net ve kapsamlıdır. Yani ister olumlu isterse olumsuz hem hayat ve ölüm hem de sağlık ve hastalık HER ŞEY O’nun denetimindedir, O’nun izniyle olup biter. Kutsal Kitap’ın neredeyse her yerinde bunu görebiliriz (Yar 50:20; Çık 4:11; Yas. Tek. 32:39; Mez 135:6; Yşa 46:9,10; Ağıtlar 3:37-39; Rom 9:11,21). 2. Tanrı acıları, sıkıntıları, zorlukları biliyor. Kendi oğlunu bir şekilde ölüme terk etti, feda etti. Yşa 53:10,11; Elç 2:23. Bu plan bizim kurtuluşumuz için, günahımız ve utancımızdan dolayı oldu. 3. Herkes ölür, er ya da geç. Bu günahın sonucu ve kaçınılmazdır (Rom 5:12-14; İbr 9:27). Ne zaman ve nasıl öleceğimiz elimizde değildir, O’nun elindedir. Bu birey yaşlandıktan sonra olabilir, bu toplu halde olabilir veya çocukken de olabilir. 4. ‘Ama suçsuz kişiler de öldüler, onlar ne yaptılar ki bu şekilde öldüler? O yüzden kızgınım diyebilirsiniz. Kendisi sanki hiç adil davranmadı.’ İşte teolojimizin devreye girdiği bir nokta. Rom 3:9-20’ye bakın! Bu ayetlerin hepsi EA’dan gelmiştir ama Pavlus bunları onaylar. Bu dünyada günah işlemeyen, suçsuz veya masum HİÇ kimse yoktur. 5. Yukarıdaki sorunun ışığında Tanrı hakkında şunu söylememiz gerekir: Tanrı TUTARLI davranır. Her zaman adil, şefkatli, sevgi dolu, lütufkar, merhametli, iyi ve bilge, her şeye gücü yetendir. Tanrı’nın bu sıfatları değişmez (azalmaz veya büyümez), tam, sonsuz ve sınırsızdır. Tabii ki biz böyle değiliz, bu sıfatların beraber nasıl işlediğini bilemeyiz, düşüncelerimiz kıt ve günahlıdır. 6. Eğer Tanrı ‘mutlak yetkili’ değilse, eğer her şey O’nun denetiminde değilse, kimin denetiminde? Şans mı? Şeytan mı? İnsanlar mı? ‘Doğa’ mı? Bunlardan herhangi biri daha esenlik verici mi? Sanmıyorum. 7. Eyüp iyi biriydi, Tanrı’nın kendisi de böyle söyledi. Ama onun çektiği acılar çok ağırdı. Ve kendisi eninde sonunda Tanrı’ya çıkışmak istedi (Örn. Ey 13:3). Kendisinin ‘haklı’ olduğunu düşündü. Tanrı aslında onunla ‘güreşti’ Ey 38-42’de (38:3). Eyüp özellikle ‘adalet’ (görünmeyen bir konu) konusunda Tanrı’dan daha iyi olduğunu düşündü. Tanrı ‘görünür’ bir konu (doğa) hakkında onu sorguladı. Sonunda Eyüp bile tövbe etti, sözünü geri aldı ve ağzını kapadı (42:1-6). O zaman kızmayalım, öfkelenmeyelim. Tanrı’ya şikayetimizi söylemeyelim mi? Hiçbir zaman duygularımızı maskelemeyelim, paylaşalım RAB’le! O kaldırır, bahsettiğimiz tüm sıfatlarıyla karşılık verir. Ama bu paylaşımı İMANLA yapalım. ‘Neden’ veya ‘ne zamana dek’ gibi sorular sorduğunda yine de RAB’be güvenmekten asla vazgeçme (Mez 13). Bu konuda Tanrı yardımcımız olsun! İman etmek konusunda bize yardım etsin (Mar 9:24).
0 Yorumlar
![]() Yıllar önce bir kilise pastörü "Hayatımızın elimizde tuttuğumuz 200 liralık bir banknota benzediğinden bahsetmişti. Dilediğimiz şekilde harcayabileceğimiz ama sadece bir kez kullanabileceğimiz bir para gibidir demişti. Ya çarçur edersin, ya da iyi bir yatırımla çoğaltabilirsin" demişti. Markos 8:36 İnsan bütün dünyayı kazanıp da canından olursa, bunun kendisine ne yararı olur? Bu benzetmeyi zamanında eroin bağımlısı bir kıza da anlatmış ve hayatını çarçur etmemesini, iyi bir şekilde değerlendirmesini rica etmişti. Kız durumun ciddiyetine vararak ne yapabileceğini sorduğunda ise Pastör yapabileceği en iyi yatırımın, sahip olduğu yaşamı İsa Mesih'e adaması ile sağlayacağını söylemişti. O gün kızcağız diz çöküp dua ederek yaşamını İsa Mesih'e adamış ve harika bir yatırım yapmıştı. Artık onun da Tanrı ile sonsuz bir yaşantısı olmuştu. İlginç ve düşündürücü bir benzetme gerçekten. Koloseliler 3:3-6 Çünkü siz öldünüz, yaşamınız Mesih’le birlikte Tanrı’da saklıdır. Yaşamınız olan Mesih göründüğü zaman, siz de O’nunla birlikte yücelmiş olarak görüneceksiniz. Bu nedenle bedenin dünyasal eğilimlerini –fuhşu, pisliği, şehveti, kötü arzuları ve putperestlikle eş olan açgözlülüğü– öldürün. Bunlar yüzünden Tanrı’nın gazabı söz dinlemeyenlerin üzerine geliyor. Peki ya siz, sahip olduğunuz daha doğrusu size hediye edilmiş hayatınızı nasıl yaşıyorsunuz? Dünyasal eğilimler sizi yavaş yavaş tüketiyor mu? Hayatta olduğun sürece o harika yatırımı yapma şansın var. Belki bu yazıyı okuduktan hemen sonra bile yapabilirsin. İş işten geçmeden, sahip olduğunu tüketmeden bu yatırım fırsatını değerlendirmeni dilerim... Dilersen sana hayatını hediye eden Tanrı'ya şu dua ile seslenebilir bugünden itibaren hayatının akışını değiştirebilirsin. Yüce Tanrım, Bana verdiğin yaşam armağanı için sana şükrederim. Maalesef hayatımı düşüncelerim, sözlerim ve eylemlerimle günah işleyerek kirlettim ve sana karşı günah işledim. Artık günahın kölesi olarak yaşamaktan ve nihai olarak ölümle sonuçlanacak bu dünyasal yaşamdan kurtulmak istiyorum. Senin istediğin şekilde yaşamak için beni İsa Mesih'in dökülen kanı aracılığı ile temiz kılman ve Kutsal Ruhunla doldurman için yalvarıyorum. Böylece hayatımı kendi kararlarım ve günahlar ile çarçur etmektense sana adayarak sonsuz bir yatırım yapmak istiyorum. AMİN! Galatyalılar 2:20 Mesih’le birlikte çarmıha gerildim. Artık ben yaşamıyorum, Mesih bende yaşıyor. Şimdi bedende sürdürdüğüm yaşamı, beni seven ve benim için kendini feda eden Tanrı Oğlu’na imanla sürdürüyorum. ![]() Yakup 1:2 "Kardeşlerim, çeşitli denemelerle yüz yüze geldiğinizde bunu büyük sevinçle karşılayın". Yumurta mısın, yoksa patates mi? Durum ve şartlardan şikayet etmek yerine kendimize bakmak daha faydalı olacaktır. Aynı kaynayan su yumurtayı sertleştirirken patatesi yumuşatır. Bazen sıkıntı ve denenmelerden geçerken çok şikayet ederiz, ancak asıl üzerinde durulması gereken durumlar değil bizim durumlara verdiğimiz tepkilerdir. Charles R. Swindoll'un dediği gibi hayatın %10'u olup bitenden, %90'ı ise bizim olup bitenlere verdiğimiz tepkilerden ibarettir. Ben Patates olmak isterim! :) ![]() Kutsal Kitaba göre dili evcilleştirmemiz imkansızdır. Kendisi küçük ama etkisi büyük bir organ. Vücudumuzda bir çok kas var ama en güçlü kas o minik organda yine. Yakup 3:2-12 Hepimiz çok hata yaparız. Sözleriyle hata yapmayan kimse, bütün bedenini de dizginleyebilen yetkin bir kişidir. 3 Bize boyun eğmeleri için atların ağzına gem vururuz, böylece bütün bedenlerini yönlendiririz. 4 Düşünün, gemiler de o kadar büyük olduğu, güçlü rüzgarlar tarafından sürüklendiği halde, dümencinin gönlü nereye isterse küçücük bir dümenle o yöne çevrilirler. 5 Bunun gibi, dil de bedenin küçük bir üyesidir, ama büyük işlerle övünür. Düşünün, küçücük bir kıvılcım koca bir ormanı tutuşturabilir. 6 Dil de bir ateş, bedenimizin üyeleri arasında bir kötülük dünyasıdır. Bütün varlığımızı kirletir. Cehennemden alevlenmiş olarak yaşamımızın gidişini alevlendirir. 7 İnsan soyu, her tür yabanıl hayvanı, kuşu, sürüngeni ve deniz yaratığını evcilleştirmiş ve evcilleştirmektedir. 8 Ama dili hiçbir insan evcilleştiremez. Dil öldürücü zehirle dolu, dinmeyen bir kötülüktür. 9 Dilimizle Rab’bi, Baba’yı överiz. Yine dilimizle Tanrı’ya benzer yaratılmış insana söveriz. 10 Övgü ve sövgü aynı ağızdan çıkar. Kardeşlerim, bu böyle olmamalı. 11 Bir pınar aynı gözden tatlı ve acı su akıtır mı? 12 Kardeşlerim, incir ağacı zeytin ya da asma incir verebilir mi? Bunun gibi, tuzlu su kaynağı tatlı su veremez. Her gün binlerce kelime konuşuruz. Kimilerini sessiz, kimilerini de sesli olarak. Kimileri özenle seçilmiş, kimileri öylesine. Bazıları teşvik etmek için, bazıları yok etmek için… Her bir sözümüz çok önemlidir. Dil yüreğimizin, iç varlığımızın dışa vurum kapısıdır. Madem dil yürekten taşanları ifade ediyorsa o zaman bizim işimiz daha çok yürekle olmalıdır. Yüreğimizi korursak dilimizi de yavaş yavaş daha iyi kullanmaya başlarız. Matta 12:34 ...ağız yürekten taşanı söyler. Matta 15:18-19 Ne var ki ağızdan çıkan, yürekten kaynaklanır. İnsanı kirleten de budur. Çünkü kötü düşünceler, cinayet, zina, fuhuş, hırsızlık, yalan yere tanıklık ve iftira hep yürekten kaynaklanır. Yüreğimizi Korumak için; Mezmurlar 119:11 “Aklımdan çıkarmam sözünü, sana karşı günah işlememek için”. Ağzımızı Korumak için Davut'un Mezmurundaki şu cümleyi de Rab'be bir dua gibi sunalım; Mezmurlar 141:3 “Ya RAB, ağzıma bekçi koy, dudaklarımın kapısını koru!” Her gün seçim yapmalısın! Dilini nasıl kullanacaksın? Yıkmak için mi, bina etmek için mi? İncitmek için mi şifa vermek için mi? Lanetlemek için mi bereketlemek için mi? İbrahim D. ![]() Hıristiyanlar, Tanrı’nın kendisini insanlara Kutsal Kitap ile açıkladığına inanırlar. Kutsal Kitap Tevrat, Zebur ve İncil’den oluşan Tanrı Sözüdür. Bu kitap Kutsal Ruh’un esini ile birçok peygamber aracılığı ile kâğıda dökülmüş, değişmez (değiştirilemez) bir Tanrı esinidir (Matta 24:35, Yeşeya 40:8). Tanrı Sözü bizi her konuda aydınlattığı gibi “Kurban” konusunda da aydınlatır. İlginçtir ki yaşadığımız coğrafya insanı, inançları gereği yerine getirmeye çalıştıkları birçok uygulamanın kökeninin, Tevrat’a, bir anlamda da Yahudi geleneğine (Çünkü kültürleri Tevrat üzerine kurulmuştur) benzer olduğunu ya tam bilmiyorlar ya da biliyorlar ama anlamını derinden fark etmiyor olabilirler. Bu bağlamda kurban sistemine bakacak olursak İslamiyet’ten binlerce yıl önce hatta neredeyse insan var olalı beri kurban gereksinimi ve uygulaması zaten vardı. İşlenen ilk günahın ardından(yani Adem ve Havva’nın günahı) ilk kurban insanın ayıbını, günahını örtülsün diye Tanrı tarafından sunulmuştur. Kurban olayı ilk kez Yaratılış 3:21’de görülür. Günaha düşen Adem ve Havva, kendi çıplaklıklarını fark etmeleri üzerine Tanrı onlara deriden kıyafetler yapar. İşte bu “ayıbı örten” deri, bir hayvanın ölümü ile elde edilmiştir. Ve bu ilk günaha düşüşten sonra insanlar sürekli günah içinde debelenirken Tanrı’yı seven ve O’na güvenen İbrahim Peygamber ortaya çıkar ve Tanrı O’nun imanından hoşnut olur. İbrahim öyle bir sınanmadan geçer ki kimsenin kendi başına gelmesini istemeyeceği derecede çetin ve zor bir iman denemesine maruz kalır. Tanrı İbrahim’den, oğlu İshak’ı Moria dağında yakılmalık sunu olarak sunmasını ister. Tanrı’ya imanından dolayı itaat eden İbrahim’e, tam oğlunu bağlamış, kurban edecekken bir melek engel olur ve İbrahim hemen yanındaki çalılar arasındaki koçu fark eder ve oğlu yerine onu kurban eder (Yaratılış 22). O gün bugündür binlerce yıldır Yahudiler başta olmak üzere kurban sunmak çeşitli şekillerde ve sebeplerle dünya yüzeyinde devam eden bir uygulama haline geldi. Biz Hıristiyanlar ise artık kurban kesmiyoruz. Çünkü bizim günahımızı, ayıbımızı örten son kurban, yine ilk kurbanı sağlayan Tanrı’nın kendisi tarafından sağlandı (Yaratılış 22:8). Tanrı, günahlarımızı sonsuza dek bağışlasın diye kendi oğlu İsa Mesih’i feda etti. O’nun dökülen kanının tüm işlenmiş, işlenen ve işlenecek olan günahları kapatabilecek nitelikte olduğuna iman eden herkes aklanır. Bu nedenle biz Hıristiyanlar İsa Mesih’in kendini kefaret kurbanı olarak sunması ile aklanmaya sahip olduk ve kurban kesmez olduk. Artık kendimiz için değil, Tanrı ile barışmış ve İsa Mesih için yaşayan bir halk olduk. İsa Mesih’in dökülen kanına iman ettikten sonra kurban kesmeye devam etmek O’nun sunulan kurbanını hor görmek, yetersiz görmek anlamına gelir! İbraniler 10: 1-18 Kutsal Yasa’da gelecek iyi şeylerin aslı yoktur, sadece gölgesi vardır. Bu nedenle Yasa, her yıl sürekli aynı kurbanları sunarak Tanrı’ya yaklaşanları asla yetkinliğe erdiremez. Erdirebilseydi, kurban sunmaya son verilmez miydi? Çünkü tapınanlar bir kez günahlarından arındıktan sonra artık günahlılık duygusu kalmazdı. Ancak o kurbanlar insanlara yıldan yıla günahlarını anımsatıyor. Çünkü boğalarla tekelerin kanı günahları ortadan kaldıramaz. Bunun için Mesih dünyaya gelirken şöyle diyor: “Kurban ve sunu istemedin, ama bana bir beden hazırladın. Yakmalık sunudan ve günah sunusundan hoşnut olmadın. O zaman şöyle dedim: ‘Kutsal Yazı tomarında benim için yazıldığı gibi, Senin isteğini yapmak üzere, ey Tanrı, işte geldim.’ ” Mesih ilkin, “Kurban, sunu, yakmalık sunu, günah sunusu istemedin ve bunlardan hoşnut olmadın” dedi. Oysa bunlar Yasa’nın bir gereği olarak sunulur. Sonra, “Senin isteğini yapmak üzere işte geldim” dedi. Yani ikinciyi geçerli kılmak için birinciyi ortadan kaldırıyor. Tanrı’nın bu isteği uyarınca, İsa Mesih’in bedeninin ilk ve son kez sunulmasıyla kutsal kılındık. Her kâhin her gün ayakta durup görevini yapar ve günahları asla ortadan kaldıramayan aynı kurbanları tekrar tekrar sunar. Oysa Mesih günahlar için sonsuza dek geçerli tek bir kurban sunduktan sonra Tanrı’nın sağında oturdu. O zamandan beri düşmanlarının, kendi ayaklarının altına serilmesini bekliyor. Çünkü kutsal kılınanları tek bir sunuyla sonsuza dek yetkinliğe erdirmiştir. Kutsal Ruh da bu konuda bize tanıklık ediyor. Önce diyor ki, “Rab, ‘O günlerden sonra onlarla yapacağım antlaşma şudur: Yasalarımı yüreklerine koyacağım, zihinlerine yazacağım’ diyor.” Sonra şunu ekliyor: “Onların günahlarını ve suçlarını artık anmayacağım.” Bunların bağışlanması durumunda artık günah için sunuya gerek yoktur. İbrahim D. ![]() “Korkma, ey küçük sürü! Çünkü Babanız, egemenliği size vermeyi uygun gördü" -Luka 12:32 "Korkma Ey Küçük Sürü" diyor Kutsal Kitap. Korkuyor musun?, Korkuyor muyuz? Evet kimi zamanlar korkuyoruz. Özellikle içinde bulunduğumuz günlerde korkmak için çok sebep bulabiliriz. Başta Orta Doğu ve dünyanın diğer ülkelerinden gelen haberler bizi kederlendiriyor. Zulüm gören, yaşamına son verilen, ülkelerinden sürgün edilen Hristiyan kardeşleri görmek acı veriyor. Haberlerde gördüklerimiz, çevremizden işittiklerimiz buna ek olarak Şeytanın fısıltıları bizi fazlasıyla ürkütmeye yetiyor. Bu durum İsa Mesih'in yaşadığı dönemde de öğrencilerini kimi zaman ele geçiren bir duyguydu. İşte bu sebeple Kutsal Kitap sık sık bize korkmayın der. Çünkü maalesef İsa Mesih'e inananlar genelde toplum içinde, aslında Dünya yüzeyinde çok kabul görmüyorlar. Çünkü Dünya'nın istediği gibi yaşamıyorlar, beklediği gibi tepkiler vermiyorlar, sahte putlara tapmıyorlar ve karanlığa ortak olmuyorlar. Bunun sonucunda dışlanma, hor görülme, hatta yok edilme tehlikesi ile içi içe yaşıyorlar. Kutsal Kitaptaki iman kahramanlarından biri olan Daniel Peygamber ve arkadaşları bizim için harika bir örnektir. Kral Nebukadnessar'ın diktiği altın heykele tapınmayı reddeden Daniel ve arkadaşları (Şadrak, Meşak ve Abed-Nego) kızgın fırına atılmakla tehdit edildiler. Acaba ben ya da sen üç arkadaşınla birlikte o durumda kalsak ne yapardık? Onların krala cevabı şöyle oldu: “Kızgın fırına atılsak bile, ey kral, kendisine kulluk ettiğimiz Tanrı bizi kızgın fırından kurtarabilir; senin elinden de bizi kurtaracaktır. Ama bizi kurtarmasa bile bil ki, ey kral, ilahlarına kulluk etmeyiz, diktiğin altın heykele tapınmayız.”-Daniel 3:17 Bu harika ve iman dolu sözler bizim için büyük bir örnek ve teşviktir. Evet bazen çeşitli açılardan adeta "fırına atılma" tehlikesi içine düştüğümüzde umarım bizler de "bizi kurtarmasa bile..." ile başlayan cümleler kurmaya hazır olabiliriz! Çünkü her ne kadar bedenimizi, canımızı almak için başarılı olsalar dahi Tanrı'nın kendi çocuklarına vaat ettiği o sonsuz egemenliği almaya güçleri yetmeyecektir. Kaldı ki Daniel ve arkadaşları o kızgın fırından sağ salim çıktılar, elbiselerinde is kokusu bile olmadan... Bedeni öldüren, ama canı öldüremeyenlerden korkmayın. Canı da bedeni de cehennemde mahvedebilen Tanrı’dan korkun.-Matta 10:28 “İnsanların önünde beni açıkça kabul eden herkesi, ben de göklerdeki Babam’ın önünde açıkça kabul edeceğim. İnsanların önünde beni inkâr edeni, ben de göklerdeki Babam’ın önünde inkâr edeceğim.” -Matta 10:32-33 KORKMA EY KÜÇÜK SÜRÜ.... İbrahim D. ![]() Artık vaazlarımızı"itunes podcast'e" abone olarak kolayca mobil cihazlarınıza indirip dinleyebilirsiniz. ![]() Bazen çocuklarımızı (hele bir de plansız doğduysa...) ayak bağı, baş ağrısı, işe yaramaz, ömür törpüsü, yük, ceza... olarak görürüz. Ama gerçek çok farklıdır. "Çocuklar RAB’bin verdiği bir armağandır, rahmin ürünü bir ödüldür". Mezmurlar (Zebur) 127:3 Acaba bugün çocuğunu, sahip olduğun çok değerli ve Tanrı'dan bir armağan olarak görebilir misin? Onu kazanmış olduğun bir ödül olarak düşüne bilir misin? Tanrı bir armağan verirse reddetmek büyük bir kayıptır hatta ahmaklıktır... ÇOCUKLARIMIZA DEĞER VERELİM ve ONLARI SEVELİM! İbrahim D. ![]() Bu günlerde kendine ve hayatına bakınca nasıl hissediyorsun? Evine, çalışıyorsan işine, ay sonunda aldığın maaşına, elindeki alışveriş torbasına, gardırobuna, eşine, çocuklarına bakınca ne görüyorsun? Belki bazen başkalarının sahip olduklarına da bakıyor sonra da derin bir iç geçiriyorsun. "Neden ve Niçin" ile başlayan cümleler ile duygularını açıklamaya çalışıyorsun... Belki bu sorularının cevabını alabileceğin bir muhatap da bulamıyorsun. Hatta bu aşamaları çoktan geçtin, artık tahammül sınırlarını aştın ve öfke boyutuna geçtin. Eğer bu durumdaysan bu yazı senin içindir. Biraz daha okumanı tavsiye ederim. Bazen birçok şeye sahip olduğumuz halde yine de yokluk içindeymiş gibi hissedebiliriz. Kimi zaman bu hisler, benliğimizden gelen açgözlülük ya da kıskançlık olabileceği gibi kimi zaman da Şeytanın bir yemi olabilir. Ya da gözümüz yanlış yerlerde olabilir. Gerçek şu ki aslında büyük bir çoğunluğumuz bir çok kişiye göre gayet iyi durumda olduğumuzu fark etmiyoruz ya da fark etmek istemiyoruz. Bunun farkına varmak için nereye ve nasıl baktığımız çok önemlidir. İHTİYAÇLARIMIZ ve İSTEKLERİMİZ Geçtiğimiz günlerde Suriye'den ülkemize sığınan mültecilerin yaşadığı bir kampı ziyaret ettim. Kampı gezerken insanların yaşadıkları duygusal travma ve acı yüzlerinden okunuyordu. Perişan ve muhtaçtılar... Yorgun ve uykusuzdular... Tedirgin ve şaşkındılar... Sahip oldukları en değerli şey hala sahip oldukları canları, bir de yanlarındaki sevdikleri- çocukları, eşleri, anneleri, babaları... Başka nelere sahiptiler? Bazıları yatmak için bir süngere, bazıları da gündüz güneş sıcağından korunmak, gece de üzerinde yatmak için kullandıkları bir örtüye sahiptiler. Ne iyi ki belediye de onlara günlük yiyecek sağlıyordu. Onlara bakınca aslında günlük hayatta kullandığımız eşyaların, malzemelerin çoğunun ihtiyaç değil isteklerimiz olduğunu çok daha iyi fark ettim. Yaşamını idame ettirmek için şimdi sen de minimal bir şekilde düşünmeye çalış. Yaşamak için gereksinim duyduğun en önemli şeyler nelerdir? Gerçekçi olursan aslında mültecilerin sahip olduklarından sadece biraz daha fazlası ile yaşamanın aslında mümkün olduğunu fark edeceksin. Bunun için ilk önerim gerçek ihtiyaçların ve isteklerin konusunda daha gerçekçi olmaya çalış. Böylece ihtiyacın olan temel şeylerin belki de hepsine sahip olduğunu fark edeceksin. TANRI'DAN ALMADIĞIN NEYİN VAR? Diğer bir önerim de sahip olduklarına bir kez daha bak. Aslında Tanrı'nın sana neler neler verdiğini görmeye çalış. Ben de aynı şekilde ara ara sahip olduklarıma bakıyorum ve ilginç bir şey görüyorum. Sahip olduğum her şeyin üzerinde bir damga var. Bu damga "Made in China" değil, "LÜTUF" yazısıdır. Karşılıksız aldığım, Tanrı'nın hediyeleri... Bugün tekrar evine, çalışıyorsan işine, ay sonunda aldığın maaşına, elindeki alışveriş torbasına, gardırobuna, eşine, çocuklarına bir kez daha bakmanı ve bu kez bakarken Tanrı'nın lütuf damgasını görmeye çalışmanı tavsiye derim. Şunu da belirtmek isterim, Tanrı için çok değerlisin ve O senin aç ve açıkta kalmanı istemez. “Bu nedenle size şunu söylüyorum: ‘Ne yiyip ne içeceğiz?’ diye canınız için, ‘Ne giyeceğiz?’ diye bedeniniz için kaygılanmayın. Can yiyecekten, beden de giyecekten daha önemli değil mi? Gökte uçan kuşlara bakın! Ne eker, ne biçer, ne de ambarlarda yiyecek biriktirirler. Göksel Babanız yine de onları doyurur. Siz onlardan çok daha değerli değil misiniz?" - Matta 6:25-26 Unutma kuşlardan çok daha değerlisin. “Tanrı bizi yaptıklarımıza göre değil, kendi amacına ve lütfuna göre kurtarıp kutsal bir yaşama çağırdı. Bu lütuf bize zamanın başlangıcından önce Mesih İsa’da bağışlanmış, şimdi de O’nun gelişiyle açığa çıkarılmıştır. Kurtarıcımız Mesih İsa ölümü etkisiz kılmış, yaşamı ve ölümsüzlüğü Müjde aracılığıyla ışığa çıkarmıştır”. -1.Timoteos 1:9-10 "Bizi Mesih’te her ruhsal kutsamayla göksel yerlerde kutsamış olan Rabbimiz İsa Mesih’in Babası Tanrı’ya övgüler olsun.”- Efesliler 1:3 Lütuf ve gerçek İsa Mesih aracılığıyla geldi”- Yuhanna 1:17 Ama O bana, “Lütfum sana yeter. Çünkü gücüm, güçsüzlükte tamamlanır” dedi - 2.Korintliler 12:9 Tanrı hepinizi kutsasın ve lütfundan bol bol dökmeye devam etsin. İbrahim D. ![]() Tanrı bize ikinci bir şans verir. Eğer kendini düşkün, O'ndan uzak hissediyorsan günahlarından tövbe edip döne bilirsin. Ayet şöyle diyor; "İsyanlarınızı bulut gibi, Günahlarınızı sis gibi sildim. Bana dönün, çünkü sizi kurtardım.” Yeşeya 44:22 Ne iyi ki Tanrı'ya dönme umudumuz ve cesaretimiz var. Öyleyse bugün O'nun lütuf tahtına yaklaşmak için İsa Mesih aracılığıyla günahlarımızı itiraf edip Tanrı'ya yaklaşalım. Unutmayın O'ndan başka bizi günahlarımızdan kurtaracak, aklayacak başka hiç kimse yoktur. Günahları bağışlama yetkisine sahip bir kul yoktur. Sadece Tanrı günahımızı bağışlar ve bizi İsa Mesih'in kanıyla doğru sayar. İkinci şansını kullandın mı? *Sır: Tanrı ikinciden sonra da şans verir... Ama şuna da dikkat edelim; Kutsal Kitap'da "Tanrı'nın lütfu çoğalsın diye günah işlemeye devam mı edelim?" diye sorar ve Pavlus'da "Kesinlikle hayır!!!" diye yanıtlar (Romamlılar 6:1). İbrahim D. |
YAZARAnkara Yaşam Yolu Kilisesi Arşiv
Mart 2023
KATEGORİLER
Tümü
|