Hıristiyanlar, Tanrı’nın kendisini insanlara Kutsal Kitap ile açıkladığına inanırlar. Kutsal Kitap Tevrat, Zebur ve İncil’den oluşan Tanrı Sözüdür. Bu kitap Kutsal Ruh’un esini ile birçok peygamber aracılığı ile kâğıda dökülmüş, değişmez (değiştirilemez) bir Tanrı esinidir (Matta 24:35, Yeşeya 40:8). Tanrı Sözü bizi her konuda aydınlattığı gibi “Kurban” konusunda da aydınlatır.
İlginçtir ki yaşadığımız coğrafya insanı, inançları gereği yerine getirmeye çalıştıkları birçok uygulamanın kökeninin, Tevrat’a, bir anlamda da Yahudi geleneğine (Çünkü kültürleri Tevrat üzerine kurulmuştur) benzer olduğunu ya tam bilmiyorlar ya da biliyorlar ama anlamını derinden fark etmiyor olabilirler. Bu bağlamda kurban sistemine bakacak olursak İslamiyet’ten binlerce yıl önce hatta neredeyse insan var olalı beri kurban gereksinimi ve uygulaması zaten vardı. İşlenen ilk günahın ardından(yani Adem ve Havva’nın günahı) ilk kurban insanın ayıbını, günahını örtülsün diye Tanrı tarafından sunulmuştur. Kurban olayı ilk kez Yaratılış 3:21’de görülür. Günaha düşen Adem ve Havva, kendi çıplaklıklarını fark etmeleri üzerine Tanrı onlara deriden kıyafetler yapar. İşte bu “ayıbı örten” deri, bir hayvanın ölümü ile elde edilmiştir. Ve bu ilk günaha düşüşten sonra insanlar sürekli günah içinde debelenirken Tanrı’yı seven ve O’na güvenen İbrahim Peygamber ortaya çıkar ve Tanrı O’nun imanından hoşnut olur. İbrahim öyle bir sınanmadan geçer ki kimsenin kendi başına gelmesini istemeyeceği derecede çetin ve zor bir iman denemesine maruz kalır. Tanrı İbrahim’den, oğlu İshak’ı Moria dağında yakılmalık sunu olarak sunmasını ister. Tanrı’ya imanından dolayı itaat eden İbrahim’e, tam oğlunu bağlamış, kurban edecekken bir melek engel olur ve İbrahim hemen yanındaki çalılar arasındaki koçu fark eder ve oğlu yerine onu kurban eder (Yaratılış 22).
O gün bugündür binlerce yıldır Yahudiler başta olmak üzere kurban sunmak çeşitli şekillerde ve sebeplerle dünya yüzeyinde devam eden bir uygulama haline geldi.
Biz Hıristiyanlar ise artık kurban kesmiyoruz. Çünkü bizim günahımızı, ayıbımızı örten son kurban, yine ilk kurbanı sağlayan Tanrı’nın kendisi tarafından sağlandı (Yaratılış 22:8). Tanrı, günahlarımızı sonsuza dek bağışlasın diye kendi oğlu İsa Mesih’i feda etti. O’nun dökülen kanının tüm işlenmiş, işlenen ve işlenecek olan günahları kapatabilecek nitelikte olduğuna iman eden herkes aklanır.
Bu nedenle biz Hıristiyanlar İsa Mesih’in kendini kefaret kurbanı olarak sunması ile aklanmaya sahip olduk ve kurban kesmez olduk. Artık kendimiz için değil, Tanrı ile barışmış ve İsa Mesih için yaşayan bir halk olduk.
İsa Mesih’in dökülen kanına iman ettikten sonra kurban kesmeye devam etmek O’nun sunulan kurbanını hor görmek, yetersiz görmek anlamına gelir!
İbraniler 10: 1-18
Kutsal Yasa’da gelecek iyi şeylerin aslı yoktur, sadece gölgesi vardır. Bu nedenle Yasa, her yıl sürekli aynı kurbanları sunarak Tanrı’ya yaklaşanları asla yetkinliğe erdiremez. Erdirebilseydi, kurban sunmaya son verilmez miydi? Çünkü tapınanlar bir kez günahlarından arındıktan sonra artık günahlılık duygusu kalmazdı. Ancak o kurbanlar insanlara yıldan yıla günahlarını anımsatıyor. Çünkü boğalarla tekelerin kanı günahları ortadan kaldıramaz. Bunun için Mesih dünyaya gelirken şöyle diyor:
“Kurban ve sunu istemedin, ama bana bir beden hazırladın.
Yakmalık sunudan ve günah sunusundan hoşnut olmadın.
O zaman şöyle dedim:
‘Kutsal Yazı tomarında benim için yazıldığı gibi,
Senin isteğini yapmak üzere, ey Tanrı, işte geldim.’ ”
Mesih ilkin, “Kurban, sunu, yakmalık sunu, günah sunusu istemedin ve bunlardan hoşnut olmadın” dedi. Oysa bunlar Yasa’nın bir gereği olarak sunulur. Sonra, “Senin isteğini yapmak üzere işte geldim” dedi. Yani ikinciyi geçerli kılmak için birinciyi ortadan kaldırıyor. Tanrı’nın bu isteği uyarınca, İsa Mesih’in bedeninin ilk ve son kez sunulmasıyla kutsal kılındık.
Her kâhin her gün ayakta durup görevini yapar ve günahları asla ortadan kaldıramayan aynı kurbanları tekrar tekrar sunar. Oysa Mesih günahlar için sonsuza dek geçerli tek bir kurban sunduktan sonra Tanrı’nın sağında oturdu. O zamandan beri düşmanlarının, kendi ayaklarının altına serilmesini bekliyor. Çünkü kutsal kılınanları tek bir sunuyla sonsuza dek yetkinliğe erdirmiştir. Kutsal Ruh da bu konuda bize tanıklık ediyor. Önce diyor ki,
“Rab, ‘O günlerden sonra onlarla yapacağım antlaşma şudur:
Yasalarımı yüreklerine koyacağım, zihinlerine yazacağım’ diyor.”
Sonra şunu ekliyor:
“Onların günahlarını ve suçlarını artık anmayacağım.”
Bunların bağışlanması durumunda artık günah için sunuya gerek yoktur.
İbrahim D.
İlginçtir ki yaşadığımız coğrafya insanı, inançları gereği yerine getirmeye çalıştıkları birçok uygulamanın kökeninin, Tevrat’a, bir anlamda da Yahudi geleneğine (Çünkü kültürleri Tevrat üzerine kurulmuştur) benzer olduğunu ya tam bilmiyorlar ya da biliyorlar ama anlamını derinden fark etmiyor olabilirler. Bu bağlamda kurban sistemine bakacak olursak İslamiyet’ten binlerce yıl önce hatta neredeyse insan var olalı beri kurban gereksinimi ve uygulaması zaten vardı. İşlenen ilk günahın ardından(yani Adem ve Havva’nın günahı) ilk kurban insanın ayıbını, günahını örtülsün diye Tanrı tarafından sunulmuştur. Kurban olayı ilk kez Yaratılış 3:21’de görülür. Günaha düşen Adem ve Havva, kendi çıplaklıklarını fark etmeleri üzerine Tanrı onlara deriden kıyafetler yapar. İşte bu “ayıbı örten” deri, bir hayvanın ölümü ile elde edilmiştir. Ve bu ilk günaha düşüşten sonra insanlar sürekli günah içinde debelenirken Tanrı’yı seven ve O’na güvenen İbrahim Peygamber ortaya çıkar ve Tanrı O’nun imanından hoşnut olur. İbrahim öyle bir sınanmadan geçer ki kimsenin kendi başına gelmesini istemeyeceği derecede çetin ve zor bir iman denemesine maruz kalır. Tanrı İbrahim’den, oğlu İshak’ı Moria dağında yakılmalık sunu olarak sunmasını ister. Tanrı’ya imanından dolayı itaat eden İbrahim’e, tam oğlunu bağlamış, kurban edecekken bir melek engel olur ve İbrahim hemen yanındaki çalılar arasındaki koçu fark eder ve oğlu yerine onu kurban eder (Yaratılış 22).
O gün bugündür binlerce yıldır Yahudiler başta olmak üzere kurban sunmak çeşitli şekillerde ve sebeplerle dünya yüzeyinde devam eden bir uygulama haline geldi.
Biz Hıristiyanlar ise artık kurban kesmiyoruz. Çünkü bizim günahımızı, ayıbımızı örten son kurban, yine ilk kurbanı sağlayan Tanrı’nın kendisi tarafından sağlandı (Yaratılış 22:8). Tanrı, günahlarımızı sonsuza dek bağışlasın diye kendi oğlu İsa Mesih’i feda etti. O’nun dökülen kanının tüm işlenmiş, işlenen ve işlenecek olan günahları kapatabilecek nitelikte olduğuna iman eden herkes aklanır.
Bu nedenle biz Hıristiyanlar İsa Mesih’in kendini kefaret kurbanı olarak sunması ile aklanmaya sahip olduk ve kurban kesmez olduk. Artık kendimiz için değil, Tanrı ile barışmış ve İsa Mesih için yaşayan bir halk olduk.
İsa Mesih’in dökülen kanına iman ettikten sonra kurban kesmeye devam etmek O’nun sunulan kurbanını hor görmek, yetersiz görmek anlamına gelir!
İbraniler 10: 1-18
Kutsal Yasa’da gelecek iyi şeylerin aslı yoktur, sadece gölgesi vardır. Bu nedenle Yasa, her yıl sürekli aynı kurbanları sunarak Tanrı’ya yaklaşanları asla yetkinliğe erdiremez. Erdirebilseydi, kurban sunmaya son verilmez miydi? Çünkü tapınanlar bir kez günahlarından arındıktan sonra artık günahlılık duygusu kalmazdı. Ancak o kurbanlar insanlara yıldan yıla günahlarını anımsatıyor. Çünkü boğalarla tekelerin kanı günahları ortadan kaldıramaz. Bunun için Mesih dünyaya gelirken şöyle diyor:
“Kurban ve sunu istemedin, ama bana bir beden hazırladın.
Yakmalık sunudan ve günah sunusundan hoşnut olmadın.
O zaman şöyle dedim:
‘Kutsal Yazı tomarında benim için yazıldığı gibi,
Senin isteğini yapmak üzere, ey Tanrı, işte geldim.’ ”
Mesih ilkin, “Kurban, sunu, yakmalık sunu, günah sunusu istemedin ve bunlardan hoşnut olmadın” dedi. Oysa bunlar Yasa’nın bir gereği olarak sunulur. Sonra, “Senin isteğini yapmak üzere işte geldim” dedi. Yani ikinciyi geçerli kılmak için birinciyi ortadan kaldırıyor. Tanrı’nın bu isteği uyarınca, İsa Mesih’in bedeninin ilk ve son kez sunulmasıyla kutsal kılındık.
Her kâhin her gün ayakta durup görevini yapar ve günahları asla ortadan kaldıramayan aynı kurbanları tekrar tekrar sunar. Oysa Mesih günahlar için sonsuza dek geçerli tek bir kurban sunduktan sonra Tanrı’nın sağında oturdu. O zamandan beri düşmanlarının, kendi ayaklarının altına serilmesini bekliyor. Çünkü kutsal kılınanları tek bir sunuyla sonsuza dek yetkinliğe erdirmiştir. Kutsal Ruh da bu konuda bize tanıklık ediyor. Önce diyor ki,
“Rab, ‘O günlerden sonra onlarla yapacağım antlaşma şudur:
Yasalarımı yüreklerine koyacağım, zihinlerine yazacağım’ diyor.”
Sonra şunu ekliyor:
“Onların günahlarını ve suçlarını artık anmayacağım.”
Bunların bağışlanması durumunda artık günah için sunuya gerek yoktur.
İbrahim D.